Güneş yine tepelerden yüzünü göstermeye başlıyor, beyaz kristal parçacıklarını yavaş yavaş yok ediyordu. Bunun sonucunda da çatılardan yağmur gibi eriyen kar suları akıyordu. Manzaranın güzelliğine karşı bakmamak için kendisini engelleyemeyen Kristin, hemen perdeyi çekti ve dışarıdaki havaya baktı. Hava güneşliydi ama kış güneşine aldanmayacaktı bu sefer. Dışarısının buz gibi ayaz olduğunu biliyordu. Ama yine de dışarı çıkıp birkaç bardak birşey içmeye değerdi. Zaten o güneşli havaları sevmezdi. Yağmurdan ve soğuktan daha çok hoşlanırdı.
Üzerindeki kahverengi geceliğin üstüne yine aynı tonlardaki sabahlığı giydi. Yerdeki yeşil halının üzerinde duran mavi pofidik terliklerini de giyip odasından çıktı. Kapıyı yavaşça kapatıp ağır adımlarla eski, ahşap merdivenlerden indi. Elini eskilikten pörsümüş ama kullanışlı dolaba attı. Birkaç tane kahvaltılık malzeme çıkardı. Bir yandan asasıyla onları birleştirip bir kaşarlı yumurta yapmaya çalışıyor, bir yandan da insana huzur veren, sakin melodiler fısıldıyordu etrafa. Pencerenin önündeki çiçekler de sanki ona katılırcasına yapraklarını hışırdatıyorlardı. Yumurtaları biraz ısıttıktan sonra bir bardağa çay koydu ve mutfaktaki her şey gibi eski olan, üç ayaklı masaya kahvaltılıkları yerleştirdi. Sonra tekrar odasına çıkıp giyinmeliydi.
Evdekileri uyandırmak istemiyordu. Onların odasından geçerken çok yavaş yürüdü. Birinin odası aşağıdaydı. Biri ise zaten yoktu. O yüzden ikinci katı rahatlıkla geçip, 17 yaşından beri kullandığı odasına girdi. Her tarafında en sevdiği grupların posterleri vardı. Birkaç tane de ona göz kırpan, eski mi eski mavi gözlü Büyücü'ler vardı. Üzerinde "Gelecek Postası" dergisinden koparılmış hareketli bir Azkaban resmi bulunan gardırobunu açtı ve içinden geçen kış aldığı uzun kollu ve koyu renkleri olan gömlek tarzı bir bluz seçti. Bluz uzundu ve dibinin tam ortasında küçük bir kuldele vardı. Altına da koyu renkli pantolon giyince Asya'lı kızlara benzetiyordu kendisini. Aynaya baktığında çantasını da seçmesi gerektiğini anladı. Onu da yatağının yanındaki konsolda biriktirdiği çanta koleksiyonundan seçti. Soluk koyu pembe bir çantaydı bu. İçine birkaç kozmetik ürünü sığdıtdıktan sonra yine o zumur zumur sallanan merdivenlerden indi ve kapıdan çıkarken montunu üzerine aldı.
Evden birkaç adım attı ve ileride bir yerlerde, birkaç yeşil çalının arkasında St. Nymochleen'e Cisimlendi. Sert rugan ayakkabıları her yere değişinde tok sesler çıkarıyordı. Kafenin önüne geldi. Çantasının tokasını açıp içinden aynasını alıp yüzünü ve saçlarını inceledi. Çok şık ve güzel olmuştu. Makyaj namına sadece bir kalem çekmişti. Koyu kahverengi gözleri şimdi çok daha belli oluyordu. Sonra aynayı tekrar çantasına koyup tokasını kitledi ve kafenin yeşil kapılarını iki yana doğru açarak önceden ayırttığı masaya doğru ilerledi. Topuklarının çıkardığı sert sesler eşliğinde kafenin en uzak masasına oturdu. Bütün seslerden uzaktaki masada görevliyi beklemeye başladı.
Out: İsteyen gelebilir.